11 Mayıs 2011 Çarşamba

Türkiye’de Liberallere Rağmen Liberal Olmak

Türkiye’de liberal olabilmenin önde gelen şartı ile komünist, siyasi dinci, etnik ırkçı/Kürtçü olmanın şartları  aynıdır: Kör inançlı olmak!

Her ne kadar bahsettiğim şeyin aslında “kesin inançlılık” olduğu söylenebilse de kanaatimce “kör inanç” kesin inançtan birazcık farklı.

Şöyle ki kesin inanç, sarsılmazlık çağrışımı ile “değiştirilemezliğe” vurgu yapsa da aslında adalete, hakka,  hürriyete, ailenin kutsallığına vs duyduğumuz inançların özelliği kesin olmalarıdır. Eğer örnek olarak saydığımız bu kavramların yıkılmaması gerektiğine dair bir inancımız olmasaydı, dünyayı, mutlak gücü ele geçiren ilk  zorbaya derhal telim eder ve hiç rahatsız olmazdık. Oysa öleceklerini bile bile zorbalığa karşı duran insanların kesin inancı sayesinde, hürriyetimizi korumuşuzdur.

Mesela bu iki inanç tipi arasında “akla kulak vermek ihtimali” farkında yatar. Kesin inancın da akla kapanmak ihtimali söz konusudur. Ama kör inancın akla müracaat etmek ihtimali hiç yoktur.

Keza şunu söylemeliyiz ki aslında hayatımız inançlarımızın kesinliği ile gerçekleştirdiğimiz davranışlardan ibarettir. Fikirlerimiz zaman içinde değişse ve bundan dolayı inançlarımız da da bir değişmez gözlense dahi mesele, fikirlerimizin doğruluğuna inandığımız dönemlerde davranışlarımızın, fikirlerimizin ve inançlarımızın  kesinliğine dayanmasıdır. Aslında bu, davranışın zaruretidir. Çünkü “tercih” durumunun ortaya çıkması, “doğru” ve “yanlış” olmak ihtimallerinin var olmasını gerektirir. Bu durumda edindiğimiz değer yargıları, bunlara dayalı geliştirdiğimiz fikirler ve sonunda bu fikirlerden neşet eden inancımız  yollardan birinin doğru diğerinin yanlış olduğu konusunda bir tercih yapmamızda bizi etkileyecektir.

O halde Türkiye’de liberal olmak ne demektir?

Türkiye’de liberal olmak demek,  liberal literatürü, kendisi okumadan, okumuşların ağzından dinleyerek bu ideolojiye iman etmek demektir. Ama yukarıda bahsettiğimiz gibi bu iman, körce bir imandır. Çünkü  Türkiye’de liberaller, ikinci el bilgilerine dayanarak gerçekliği çarpık algılamalarına sebep olacak şekilde ideolojilerine inanmaktadırlar.

Şüphesiz bir liberal, benimsediği ideolojinin, “olabilecekler içinde en doğrusu” olduğunu savunacaktır, aksi takdirde liberal etiketini kabullenmesinin bir manası kalmayacaktır.

Mesele şu ki liberalizmin en doğru ideoloji olduğunu savunmak tek başına bir şey ifade etmemektedir.

Liberaller bu yüzden bir liberalin vatansız, milliyetsiz, dinsiz, kimliksiz ve böylece ancak nötr bir birey olması gerektiğini sanmaktadırlar. Onlara göre bir ülkede bütün kimliklerinden soyutlanmış insanlar arasında ancak liberalizm yaşayabilir. Bunu nereden anlıyoruz? “Türk adı Anayasadan çıksın!” diyenler, metodolojik bireyciliğin kural geliştirici soyutlamacılığını, gerçek dünyaya uygulayarak, kimliği kazınmış metodolojik gerçek bireyler elde edebileceklerini sanmaktadırlar.

Bundan dolayı, mesela vatandaşlık kavramını kabul edip vatandaşlık kelimesinin, üzerinde ortaklık ifade ettiği “vatan” kelimesini yok sayabilmektedirler.

Onlar kendilerini hakikatin yegâne temsilcisi addettiklerinden, genel geçer liberal değerler dışında, bir toplumun oluşmasında temel teşkil eden değerleri görmezden gelmektedirler. İşte liberallerdeki yaygın kör inancın bir belirtisi de budur. Liberaller, vatan, millet, millî  egemenlik, dil, kültür gibi değerleri, kendi ideolojilerinde yeri olmadığı gerekçesiyle “ideolojik” yani sahte değerler olarak kabul etmektedirler. Onlara göre bu değerler adalete engel olan, zulme yol açan sahte saptırıcılardır. İşte bundan dolayıdır ki vatansız, milliyetsiz olmayı liberalliğin gereği saymaktadırlar.

Akıllarındaki körlüğün yol açtığı inanç körlüğünden dolayı onlar, “kendiliğinden meydana gelmiş toplumsal gerçekleri” görememekte, buna mukabil bu gerçekleri, soyut gerçeklikler için feda ederek adaleti ihdas edebileceklerini sanmaktadırlar. Bu, yerçekimine düşman olarak insanların konforunu istemek gibi bir şeydir. Bu açıdan ülkemiz liberallerinde gerçeğe bakış açısından ciddi bir nevrotik durumdan bahsedebiliriz.

Meselâ ülkemizi  savaş gibi en nihai bir çözümle tartışmasız bir şekilde elde tutup bu ülkenin fatihleri ve sahipleri olarak bu ülkeye ad koymak, bu ülkede hukuk ve emniyet sağlamak hakkımızı, millet olarak adımızı, milletimizin oluşum şeklini reddederek milletleşmenin soyut ve kurallı esasını yok sayarak kabile ırkçılığının ilkelliğini ve vahşetini bize kabul ettirmeye çalışmaları, bundandır.

Onun içindir ki onlara inkâr ettikleri şeylerin akılcı izahını yapmanın bir anlamı yoktur. Türkiye liberallerinin aklı çarpık, inançları kördür.

Bundan dolayıdır ki  bir takım gazetelerin, gayri meşru elde edilmiş veya uydurulmuş haberleri ile insanların hayatlarının karatılmasına ses çıkaramazlar.
Bundan dolayı, kabile ırkçılığını savunmanın insanlık dışılığını idrak edemezler…
Bundan dolayı, kabile ırkçısı  teröristlerin hukuk tanımazlığını görmezden gelerek onlara “meşru savunma gücü” muamelesi yapabilirler.

Bundan dolayı, inanç ve ifade hürriyetini savunur gözükürken inanç adına  meydana getirilen yasak ve baskılara karşı  suskun kalırlar.

Bundan dolayı hukuk karinelerinin eli kanlı teröristlere uygulanması için  cazgırlık yaparken mahkûm olmamış insanlara uygulanıp uygulanmadığı ile ilgilenmezler. Bugün mahkûm edilmemiş insanları sürekli çeteci, darbeci diyerek anan insanların nedense hep liberal etiketli olmaları liberalizm adına utanç vericidir.

Bundan dolayıdır ki kabile ırkçılığıyla mücadeleyi “Silahın çözüm olmadığı” saçmalığıyla durdurmaya çalışmaktadırlar. Kendilerinin herhangi bir vatanı ve milleti olmadığından, bir milletin kendi vatanını savunmaktan vazgeçmeyeceğini de anlayamamaktadırlar. Onlara deseniz ki “ Eğer zorbaların mutlak güç üstünlüğünden dolayı, zayıfların mücadelesi  imkânsız bir hale gelmişse gene silahlı mücadelenin çözüm olmadığınız düşünür müydünüz? İkinci Dünya  Savaşı yapılmadan Avrupa Hitler’e teslim edilseydi, sizce çözüme ulaşmış sayılır mıydık?” diye size cevap veremeyeceklerdir.

Veya muhtemelen size  kabile ırkçılarının kabullerine dayanarak cevap verecek ve onların da kendi doğruları olduğunu dolayısıyla onların da kendi doğruları için savaşmalarının haklı olduğunu söyleyeceklerdir. İşte liberallerin hastalıklı tarafsızlıklarını meydana getiren vatansızlık,   milliyetsizlik ,köksüzlükleri  ve kör inançları  burada kendi belli etmektedir.

Bir millete, savaş esnasında, savaştığı tarafın haklılığı ile ilgili empati yapmasını söyleyemezsiniz. Savaş zaten, mümkün olan bütün empati ve tartışma imkânlaırnın tükenmesi halidir. Liberaller bugün, ülkenin her yanında aynı kanunların, aynı mülkiyet rejiminin,  aynı yargılama usullerinin yerleşmesini sağlamış  Türk Milleti’ne, “Türk Milleti adına karar veren mahkemelerin kararlarını kabul etmiyoruz!” diyen kabile ırkçılarının tavrına ve şiddet metoduna empati ile yaklaşmasını öğütlemektedir.

Liberaller bugün her hoşnutsuzluğun sadece hoşnutsuzluk olduğu için giderilmesi gerektiğini, aksi takdirde demokrasinin ve barışın sağlanamayacağını söylemektedirler. Buna mukabil, hoşnutsuzlukların kendilerinin, ahlâk ve hukuk açısından eleştirisini yapmaya yanaşmamaktadırlar.

Türk Milleti her milletin elde ettiği gibi bir toprak parçasını vatan haline getirecek, bu vatanda kendi dilini, kendi kanunlarını egemen kılacak, sonra birileri bundan memnun olmadı diye bütün bu edindiği değerlerden ve haklardan vazgeçecek öyle mi?

Oysa bir liberalin eğer vicdanı varsa ve aklı doğru dürüst işliyorsa kabile ırkçılarına söyleyeceği söz şu olmalıdır: “Sizin varlığınızı kendi varlığı içinde ayrımsız kabul etmiş, kendi soyadını size vererek hukukun işletilmesinde  sizi kendinden bilmiş, korumuş insanların haklarını inkâr etmeniz gayri meşrudur! Eğer size oturduğunuz evlerde hırsızlardan ve katillerden emin oturmak imkânı veriliyor, mülkiyet hakkınız, kökeninize bakılmaksızın tanınıyor, Türk adını taşımak da bu ülkede hukuki hiçbir imtiyaz sebebi sayılmıyorsa o vakit sizi kendi mensubu sayan millete ırkınızın ve dilinizin farklılığından dolayı savaş açmanız gayri meşrudur! Her birinizin kendi dilince,  kendini ifade etmesini isteyebilirsiniz ama Türk Milleti’ne faturalarının, kitaplarının, devletin mahkemelerinin zabıtlarının, okullarındaki dilinin ne olacağını söyleyemezsiniz. Seçim sandıklarında size ırkınızı sormaksızın oylarınızı kabul eden insanları, ırkınızın farklılığını öne sürerek inkâr edemez ve reddedemezsiniz.”

Türk liberalleri milletleşmenin, ırksal, kökensel ve kültürel farkları aşan bir kural beraberliği mücadelesi ve gayreti olduğunu idrak edemeyecek kadar cahil ve kör inançlı olduklarından, milletleşme gibi bir insanî gerçeği,  kabile ırkçılığı ilkelliğine feda etmekte mahzur görmemektedirler.

Mises’in “İnsan Eylemi” şaheserinin 163. Sayfasında  yazdığı “Ancak antropoloji, Alman ulusunun ortak atalardan gelen homojen bir grup olmadığını, çeşitli ırkların, kabilelerin ve soyların bir karması olduğunu açıklamaktadır.”  Cümlesindeki soyutluğu idrak edebilecek akıl maalesef Türk liberallerinde yoktur.

Türk liberalleri için liberal olmak,  “ Taraf”, “Zaman” gibi amaç güdülü ve ilkesiz yayın organlarının dediklerine kayıtsız şartsız iman etmek, hukuk karinelerini adamına göre savunmak, tarafsızlığı vatansızlıkla bir tutmak,  saldırganla, mütecavizle empati geliştirerek adalet sağlayacağını savunmak ( ki bebek katili etnik ırkçıların  inlerine gidenler de kendilerine liberal etiketi yapıştıranlardı), kendi tercüme ettiği eseri okumadan milletin homojen bir ırksal beraberlik  olduğunu savunmak, demektir.

Bu çarpık akıl ve kör inançtır ki kardeşlerimizi diri diri kazığa geçirip yakan, bebeklerimizi ana karnından sadece  doksan yıl evvel değil, henüz otuz yıl evvel bile çıkaran ırkçı Ermeni katillerinden özür dilemeyi rasyonelleştirebilir.

Türk liberalleri, liberalizm gibi  soyut değerlere dayanan, kayıt ve şart altında kuramlar geliştirmenin önemini vurgulayan  bir hukuk, adalet ve hürriyet ideolojisini, insafsızca istismar ve ifsat etmektedirler.  Cehaletleri ile liberal kuramın yanlış anlaşılmasına, değer yoksunlukları yüzünden de ahlâken dışlanmasına sebep olmaktadırlar.

Soysuzlukları, genetik fakirlikten veya bayağılıktan gelmemektedir. Türkiye’de liberallerin soysuzluğu,  kendilerine bir dil,  varlıklarını sürdürmeleri için bir aile, ailelerini korumak için bir kutsiyet bilinci sağlamış, büyük ve köklü bir kültürel mirasın taşıyıcısı ve koruyucusu milletlerini bütün değerleriyle inkâr etmelerinden kaynaklanmaktadır. Soysuzlukları, bir birey olarak mücadele edecekleri ortamı, dili, hukuki teminatı kendilerine sağlayan milletlerini reddetmelerindendir.

Onlar ailesiz, değer yargısız, dilsiz, kültürsüz, tarihsiz, hayalî bir birey için tüm bir milleti ateşe atabilecekleri için soysuzdurlar. Burada “soysuz” kelimesi, hakaret olarak kullanılmamıştır. Burada, bu kelimenin kullanılış amacı, liberallerin sözde liberal kuram adına reddettikleri şeylerin yokluğunun adını koymaktır. Çünkü soy yalnızca hayvani bir benzerliği anlatmaz. Soy veterinerlikte hayvan ırklarını anlatır ama insan toplumlarında, nesillerle sürdürülen değerler manzumesini  de içinde barındırır. Soysuz, ailesiz demek değildir. Ailesini reddeden veya ailesi tarafından reddedilmiş kişidir. Yani? Bizi insanlaştıran değer sağlayıcılarını reddeden kişiye soysuz denir. Liberaller, değerlerin kaynağından habersiz oldukları için insanın  ailesiz, milletsiz bir şekilde de adalet fikrine ulaşabileceğini sanmaktadırlar.  Onlar aynen Marksistlerin yaptıkları gibi hayalî  dünyaları adına gerçek dünyayı reddetmekte, hayalleri uğruna yerçekimini yok edebileceklerini sanmaktadırlar.

Ülkemizin etnik/kabile ırkçılığının terörüyle kavrulduğu, insanlarımızın ırken,  inançsal olarak resmen kamplaştırıldığı günlerde, liberaller, zulmün, ırkçılığın ve ayrımcılığın tarafını tutarak ideolojilerine gölge düşürmüşlerdir. Türkiye’de liberalizmi savunmak sadece sosyalistlerle fikri mücadeleden ibaret değildir. Türkiye’de liberalizmi savunmak bugün, liberallerin açık vatansızlığına, soysuzluğuna, değer yoksunluğuna rağmen liberalizmin doğrularını ifade etmeye çalışmaktan dolayı, iki kat daha zordur. Türkiye’de liberalizmle ilgilenenlere  verilebilecek en yararlı öğüt, hiçbir liberalle tanışmadan ve mümkün mertebe  yerli yazarlardan kaçınarak ideolojinin kaynağı olan yazarları okumalarıdır. Aksi takdirde akıllarında kalacak  şeyler sadece, Türk adına düşman olmayı hümanizm saymak, düşmanla işbirliğini aklileştirmek, adaleti empatiye feda etmek, değerleri küçümsemek, milleti inkâr etmek, güce tapınmak gibi   çarpık örnekler olacaktır.

Kuralları uygulamamak insanların kabahatidir, kuralların eksikliği değil. Bu yüzden liberal literatür, herhangi bir liberalin çarpık davranışına bakılmaksızın aklın terazisine vurularak okunmalıdır. Bu ileri toplumların yoludur. Geri bir ülkenin geri  liberallerinin ilerlemeyi sağlayacak hiçbir sözü olamaz. Türkiye ne zaman sözün haklılığına kulağını açarsa o zaman liberal kuram en doğru şekilde anlaşılacaktır. Türkiye’de liberalizmin önündeki en büyük engel liberallerdir. Onların çarpıklığından aklınızı kurtarın, hakikat size muhakkak gülümseyecektir.

2 yorum:

bliyaal dedi ki...

Afşar bey kardeşim, liberallerle o kadar uğraşmak yerine Marx'ı okusaydın şimdiye dek çoktan doğru yolu bulmuş olurdun.

Afşar Çelik dedi ki...

Hocam, liberalizmin doğrusunu uygulamayan liberalleri eleştirelim de her tarafı yanlış olan Marx'ı okumakla nereye varacağız? Bütün felsefesi, yanlış bir dört işlem bilgisine dayanan bir adama dayananların, dünyayı nasıl kana buladığını görmedik mi? üstelik Marx'ın da vatanı, milleti falan yok...